Türk
Ülküsü
(H.
Nihal ATSIZ)
Dünya bir çarpışma alanıdır.
Yaratıcı kuvvet, dünyayı bir çarpışma düzeni içinde yaratmış, yaratılanlar
çarpışma düzeni içinde yaşayıp bugüne erişmişlerdir.
Bunun, neden, niçin böyle
olduğu hakkındaki yüksek felsefi düşünceleri bir yana bırakıp gerçeği olduğu
gibi kabul edersek, çarpışmaya hazır bulunmanın en hayati prensip olduğu
sonucuna kendiliğinden varırız.
İnsanlar arasındaki
çarpışma, birleşip düzene girmiş topluluklar arasında oluyor. Bu topluluklara
millet diyoruz. Milletler, binlerce yıldan beri var. Amansız boğuşmalarda
bazıları ortadan kalkmış, bazıları sonradan kurulmuş, fakat milletler her zaman
var olmuş, her zaman birbiriyle savaşmıştır.
Savaşmak, yaşamak için
gereklidir. Çünkü, milli çıkarların çatıştığı davaları bitirmek için, savaştan
başka çare bulunamamıştır. Milletleri savaşa hazır bulunduran iki vasıta
vardır. Biri maddidir, buna “teknik” diyoruz. Biri ruhidir, “ülkü” adını
veriyoruz.
Uzun tarih göstermiştir ki,
eşit maddi kuvvetler arasındaki çarpışmayı ruhi yönden üstün olan kazanır. Ruhi
kuvvet, teknik kuvveti yaratabilir. Ruhi kuvvetten yoksunluk ise, maddi güç ne
kadar büyük olursa olsun bozgun demektir.
Ruhi kuvvet nedir?
Milli üstünlük inancı,
büyümek isteği, yani milli ülküdür. Milli ülküler, toplulukların yaratıcı
kuvvetidir. Bütün yaratıcı güçler gibi de, aykırılıkları yok etmek özelliğine
maliktir. Türk yaratıcı gücü, yani Türk ülküsü, yüzyıllardan beri prensip
haline gelmiş, uğrunda çarpışılmış, birkaç kere gerçekleşmiş bir düşüncedir. Ona
hayal diyenler, hayal içinde gevşeyip tembelleşmiş olanlardır. Dedikleri gibi
hayal olsaydı, hiç gerçekleşir miydi?
Bununla beraber yirminci
yüzyıl bir mucizeler zamanı olmuş, olmaz sanılanlar mümkün kılınmıştır. Bu
bakımdan da Türk ülküsünün gerçekleşmesini ummak, insanlar için, haktır.Türk
ülküsü, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır. İnancın ne büyük
ruhi amil olduğunu anlatmaya lüzum yok. İmanla, ümitsiz hastalar bile
iyileşiyor
Bir ülkünün çerçevesinde
toplanmak ve onun için ölümü bile göze alarak savaşmak ne güzel şeydir!
İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Milli bir ülkü
olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve
ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar.
Ölümden korkmayan,
ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü
insandır.
Bir zamanlar, dinler,
insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı”dan öğütler
verdi. Bugünkü ülküler tamamıyla millidir. Dini inancı da içine almış olan
milli ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bu duygu ve
düşüncedir.
Bugünkü kaba maddecilik
arasında, Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik
hastalığı geçtiği zaman, o, yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne
sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerini yendiği halde, yalnız Türklerle
başa çakamayan Batı”nın içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim
silahımız, Türk ülküsüdür
Arab”ı, Acem”i, Hind”i,
Çin”i yenilirken, tek başına Avrupa”ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün
Avrupa milletlerine karşı Tanrının adının savunan Asya arslanları, zaman zaman
gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır.
Bu seferki dalgınlık biraz
tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü, içinde yabancıya hayranlık unsuru var.
Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek
ilacı “Türk ülküsüdür”.
Bir şair:
Bu toprak için,Bu bayrak
için,Ölelim..Fakat bilelim.
Diyor. Güzel bir düşünce.
Türk ülküsünün yoluna girdiğimiz gün, bu şiiri biraz değiştirerek söyleyeceğiz:
Bu toprak için,Bu bayrak
için,Ölelim.Ne düşünelim, ne de bilelim!
Nihal ATSIZ, 1955
Yorumlar
Yorum Gönder